7 Şubat 2016 Pazar

Çocuklardan Masallar...

CİMRİ KRAL

    Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; develer tellal, pireler berber iken... Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken Mutluluk Krallığı'nın kralı, küçük ülkesinde çok mutluymuş. Ama hiç çocuğu olmadığından kendisini çok yalnız hissediyormuş.
   Bir gün kral, çocuk özelmiyle mutsuz mutsuz dolaşıyormuş. O sırada bir büyücü yanıına yaklaşmış ve demiş ki:
- Kralın ne bu hal? Yüzünüzden düşen bin parça.
Kral:
-Hiç sorma! Minik, mutlu bir krallığım var ama hiç çocuğum yok. Bu beni çok üzüyor. 
Büyücü bu sözler üzerine, "Bu bir şey değil ki!", deyip kralın üzerine bir toz serpmiş. "Şimdi sarayınıza gidin. Birkaç gün sonra bir kızınız olacak." demiş. Dediği olmuş. Kralın kısa zaman sonra nur topu gibi bir kızı olmuş. Bunu gören kral artık her gün o büyücüye gidiyor, dileklerde bulunuyormuş. Bunun yanında gün geçtikçe krallığı daha da güçsüzleşiyormuş ama kral hiçbir şey yapmıyormuş. Çünkü onun her şeyi varmış.
   Bir gün kral, yine büyücüye gitmiş. Ama orada bu sefer başka biri varmış. "Olsun, büyücü büyücüdür.", deyip adama yaklaşmış. Fakat o kişi büyücü değil de kralın halkını, sarayını ele geçirmek isteyen bir cadıymış. Ancak kral bunu anlayamamış ve  bilmiyormuş. Cadıya seslenmiş:
-Hey büyücü!
-Efendim kralım?
-Bir şey dilesem yapar mısın?
-Tabii ki de.
-Bütün eşyalarımın altın kaplama olmasını istiyorum.
   Cadı çok sevinmiş. Çünkü planı tıkır tıkır işliyormuş. Cadı, "Hay hay efendimiz, hemen yaparım.", demiş. Krala bir iksir uzatmış ve demiş ki:
- Kralım bunu içiniz. Birkaç gün sonra dokunduğunuz her şey altın olacak. 
Kral hemen iksiri içmiş. ve saraydaki her şeye dokunmuş. Birkaç gün geçmiş ve ne bir kap ne de bir çatal altın olmuş. Olan krala olmuş. İksirin etkisiyle yorgun ve bitkin düşmüş. Yataktan kalkamaz hale gelmiş.
   Cadı bunu fırsat bilerek krallığa saldırmış ve kral yenilmiş. Hemen tahta geçmiş. Kralı hapse attırmış. Halkı kölesi yapmış. Artık krallığın adı Mutlu Krallık değilmiş. Herkes üzgünmüş. Kral hapisteyken kendi kendine, "Keşke açgözlü ve cimri olmasaydım. Elimdekiyle yetinseydim, böyle olmazdık.", diyormuş. Günler geçtikçe iksirin  etkisi geçmiş. Kral daha sağlıklı olmuş. Hemen kızıyla bağlantı kurmuş. Bir akşam Prenses Amanda cadının elinden babasını tuttuğu zindanın anahtarını alıp kilidi açmış. Babasıyla beraber askerlerinin yanına koşmuşlar. Askerlerini savaşa hazırlamışlar. Sabah olunca harekete geçip cadıyı alt etmişler. Hemen cadıyı sürgün etmişler. Kral her şeyi düzeltmiş ve halkından af dilemiş.
    Dersini alan kral bundan sonra hep tokgözlü ve yardımsever biri olmuş. Ailesi ve halkıyla mutlu mesut yaşamışlar. 

 Miray Dora ÇAĞLAYAN 5/B


Sizce özgürlüğün rengi nedir?

       ÖZGÜRLÜĞÜN RENGİ KIRMIZIDIR

       Özgürlük; bağımsızlık, laiklik, halkın duyguları ile bir olmaktır.
Özgürlük; birlik beraberlik içinde millet olma gayesine erişmiş ulusların başına konan bembeyaz incilerle döşenmiş bir taçtır.

         Özgürlüğün rengi kırmızıdır.Çünkü yüzlerce vatan evladı bu uğurda kan dökmüştür. Mustafa Kemal Paşa, Mehmetçiklerle İzmir’e yürürken sancaklar kızıla boyanmıştır. Lenin işçi ve çiftçileri, ulusu devrime çağırır. Ordusu bu sırada Lenin ve diğer Kızıl Ordu yandaşı generallerin askeri dehası ile ilerlerken gömlekleri kızıla boyanır. Lenin’in ordusu bir süre sonra bu olaylar sonucu ‘’Kızıl Ordu’’ unvanı ile anılmaya başlar. Ayrıca Che Guevara’da devrim ateşi ve özgürlük uğruna hayatını feda etmiştir.
         İşte bu yüzden özgürlüğün rengi kırmızıdır. Özgürlük, uğruna verilen şehitlerin kanına boyandığı için kırmızıdır!
         

        VOLKAN ÇERİ 5/A


Çocuklardan masallar...

GİZLİ ORMAN

  Bir varmış bir yokmuş. Çok uzak bir yerde gizli bir orman varmış. Bu ormandaki bütün hayvanların gözyaşlarını alıp onu gizli şelaleye götürenin istediği her şey oluyormuş. Bir de harita varmış. Haritanın içi bilmecelerle doluymuş. Bu bilmeceleri çözen kişi, gizli yerleri bulabiliyormuş. Ama bilmeceleri çözen kişi henüz çıkmamış. Bir de gizli ormanın şifresini bulamayanı ormanın içindeki kötü bir güç öldürüyormuş. Bunu bir cadının yaptığı düşünülüyormuş.

  Uzak diyarların birinde fakir bir çocuk yaşarmış. Bu çocuk çok zekiymiş. Üstelik bilmeceler konusunda iyiymiş. O fakir çocuk kralın kızına aşıkmış. Kız da fakir çocuğu çok seviyormuş ama babası sadece Gizli Orman'daki hayvanların gözyaşlarını alıp şelaleye götüren biriyle evlendirecekmiş. İki aşık birbirine kavuşamıyormuş. Fakir çocuk haritadaki bilmeceleri çözüp Gizli Orman'a gitmek istiyormuş. Kraliyetten haritayı alıp bilmeceleri çözmeye çalışmış ve çok uğraştıktan sonra cevapları bulmuş. Bundan kimseye bahsetmemiş. Annesinin ve aşkının bunu duymasını istemiyormuş. Çünkü ormana girdiğinde cadı onu öldürebilirmiş. Kimseye haber vermeden gizlice ormanın yolunu tutmuş. Haritayı izlemiş. Az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş ve Gizli Orman'ı bulmuş. Gizli Orman çok güzel görünüyormuş. Haritada hayvanların gözyaşlarının alınabilmesi için onlarla bağ kurulması gerektiği yazılıymış. Fakir çocuk hayvanlarla iyi anlaşarak onlarla kolaylıkla bağ kurmuş. Her gün onları sevmiş. Yemek bulup onları beslemiş. Her şeyi yapmış. Gizli Orman'ı bulmak ve hayvanlarla bağ kurmak zaten kolay olanıymış. Peki ya şelalede saklanan cadıyı nasıl yenecekmiş? Belki de cadı falan yoktur, deyip şelalenin yolunu tutmuş. Söylentiler doğruymuş. Karşısına birden cadı çıkmış. Cadı, çocuğa soru soracağını söylemiş. Birinci soru:"Hayvanların gözyaşlarını şelaleye bıraktığında ne dileyeceksin?". Fakir oğlan da " Prensesle evlenmeyi dileyeceğim." demiş. Cadı çok korkmuş. Prensesleri hiç sevmezmiş. Peki, demiş cadı: "Bu prenses, haritayı bulan kralın kızı mı?". "Evet.", diye yanıtlamış fakir oğlan. Cadı hemen korkup kaçmış. Çünkü o kraldan çok fazla korkarmış. Çünkü kralın cadıları yok etme özelliği varmış. Cadı kaçıp gidince oğlan, dileğini dileyip gözyaşlarını şelaleye bırakmış.


   Sonrasında Gizli Orman'ın sırrı çözülmüş ve cadı oradan çok uzaklara gitmiş. Kral, fakir oğlandan Gizli Orman'ı bulup cadıyı uzaklaştırdığı için çok etkilenmiş ve ona teşekkür etmiş. Kral sözünü tutmuş, fakir oğlanın dileği gerçek olmuş. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine.


   Gökten üç elma düşmüş: biri fakir oğlanın, biri prensesin biri de hayallerinin peşinden cesurca gidenlerin başına.




Berke DÖNER 5/C





   

Çocuklardan masallar...

DEDE İLE KÜÇÜK KIZ

  Evvel zaman içinde, develer tellal iken... Ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken... Bir gün bir dede ve torunu varmış. Bu dede ve torun birbirlerine hiç yalan söylemezlermiş ve birbirlerinin sözünden çıkmazlarmış. 
   Bir gün, güzel bir günde, küçük kız dışarıya çıkmak istemiş ama dedesi izin vermemiş. Kız ısrarcı olmuş. Ama dedesi yine de izin vermemiş. Dedesi odadan ayrıldıktan sonra kız gizlice evden çıkmış.
   Az  gitmiş uz gitmiş. Birden yağmur yağmaya başlamış. Kız bir ormana girmiş. Karşısına kocaman bir ayı çıkıvermiş. Ayının elinde meyveler varmış. Beraber meyveleri yemişler. Bir kulübeye girmişler. Kulübe taştan yapılıymış. Ayı "Ben meyve toplamaya çıkıyorum.", demiş ve çıkmış. Aslında ayının amacı kızı yemekmiş. Birkaç saat sonra kız, ayının tuzak kurduğunu anlamış ve yerinden bir taş çıkarmış. O oyuktan ayıya bakıyormuş. Ayı bunu görünce onu yemek için buraya kapattığını söylemiş. Ayı ormanda dolaşmaya çıkınca kız da kaçacak bir yer bulmuş.
   Dışarıya çıktığı zaman yağmur devam ediyormuş. Küçük kız kaybolmuş. ama birden onu arayan dedesini görmüş. Koşup birbirlerine sarılmışlar. Kücük kız, "Söz veriyorum dedeciğim bir daha senin sözünden dışarıya çıkmayacağım" demiş ve evlerine gitmişler. Mutlu mesut hayatlarına devam etmişler.
  Gökten üç elma düşmüş: biri kızın başına, biri ayının başına, biri de bu masalı dinleyenlerin başına.


Efyah GÜLEÇ 5/C

Çocuklardan masallar...

KRALIN KIZINA YAPILAN BÜYÜNÜN SONU

   Bir varmış, bir yokmuş.  Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, preler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken... Bir zamanlar Kaf Dağı'nda yaşayan bir kral ve dünya güzeli bir kızı varmış. Bu ülkenin kralı halkına çok iyi davranır ve onları korumaya çalışırmış. Dünyalar güzeli kızı ise çok kibirli ve kendini çok beğenmiş biriymiş.
  Kral kızının neden böyle davrandığını anlayamazmış. Aslında kralın kızı prenses, eskiden çok iyi, kalbi pamuk gibi bir kızmış. Kralın en  büyük düşmanı, cadı, herkesi kaçırırmış ve onlara büyü yapıp küçük şişelerin içine hapsedermiş. Bununla birlikte kralın kızına da kötülük büyüsü yapmış. Bir hafta sonra kralın kızı bu büyüden dolayı hastalanıp yataklara düşmüş. Sarayın bütün büyücülerinden hiçbiri kızı kurtaramamış. Ülkenin dört yanına haber salınmış. Çare olabilecek herkesin saraya gelmesi istenmiş. Daha sonra Keloğlan çıkagelmiş. Kralın kızına tarhana çorbası içirip, kabak tatlısı yedirmiş. O sırada da türkü söylemiş. Prenses uyanıvermiş. Keloğlan çok sevinmiş.
   Dünyalar güzeli kız babasına Keloğlan'la evlenmek istediğini söylemiş. Keloğlan ile prenses kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlenmişler. Prenses de kibirli halinden kurtulmuş. Cadı yakalanıp zindana atılmış. 
   Onlar ermiş muradına darısı sizlerin başına. 

Rümeysa Berika ÇİMEN 5/B


 

Çocuklardan masallar...

HIRSIZ CİN
  Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal, pireler berber iken bir zamanlar uzak diyarların birinde bir prenses yaşarmış. Bu prenses, bir dışarıda top oynarken topu bir çukura düşmüş. Kız çukura eğilir eğilmez düşmüş. 
  Prensesin düştüğü yerde bir cin yaşarmış. Cin prensese "Buraya nasıl geldin?", demiş. Prenses, "Topumu almaya çalışırken bu çukura düştüm.", diye cevaplamış. Cin kurnaz bir şekilde gülerek " Seninle bir oyun oynayalım mı?", demiş. Prenses kabul etmiş, " Ben oyun oynamayı çok severim.". Cin, " Yanında altın para var mı?", diye sormuş. Prenses, cebine bakmış ve "Evet var ne oldu ki?" demiş. Cin ," Şimdi onu bana ver." demiş. Prenses de cine güvenerek parayı vermiş. Cin altınları alır almaz kaçmış. Prenses hem çok şaşırmış hem de çok üzülmüş. Çukurdan çıkmayı başarmış. Eve giderken yolda bir tavşan görmüş. Tavşan, prensese ne olduğunu sormuş. Prenses olanları anlatmış. Tavşan, prensese "Üzülmeye gerek yok." demiş. Prenses tam evinin önüne gelecekmiş ki cin prensesi durdurmuş. Prensesten özür dilemiş ve altınları geri vermiş. Cin bir daha hırsızlık yapmayacağına yemin etmiş.
  Gökten üç elma düşmüş; biri prensesin, biri cinin diğeri ise hırsızlığın kötü bir şey olduğunu bilen çocukların başına.

Cansu ÖZYETİŞEN 5/B


4 Şubat 2016 Perşembe

Çocuklardan masallar...

PRENSES AYPERİ

    Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken... Bir prenses varmış. Adı da Ayperi imiş. Ayperi'nin bir küçük perisi varmış. Adı da Lulu'ymuş. Lulu, kralın kızına uzaklardan getirdiği bir hediyeymiş. Bir de kötü kalpli bir cadı varmış. Ayperi'yi çok kıskanırmış. Cadı sürgündeymiş ve ormanda yaşarmış.
   Bir gün sarayda bir balo olacağı duyurulmuş. Ayperi baloları sevmezmiş. O yüzden Lulu'yu da alıp cadının yaşadığı ormana dolaşmaya gitmiş. Ayperi ve Lulu, cadının ormanda yaşadığını bilmiyormuş. Cadı, Ayperi'yi fark edince ona bir oyun oynamaya karar vermiş. Sihir yaparak küçük kulübesini saraya çevirmiş. Prenses ve Lulu kapısı açık sarayı görünce içeri girmişler. Karşılarına Ayperi kadar güzel bir peri çıkmış. Aslında bu güzel peri cadının ta kendisiymiş. Onları saraya almış. Sonra anlatmaya başlamış."Buraya herkes giremez ama size bir şans verebilirim. Eğer kırk gün boyunca özel odama girmezseniz burada yaşayabilirsiniz", demiş. Ayperi buna çok sevinmiş. Lulu ise biraz şüphelenmiş. Çünkü kırk gün sonra kızın doğum günüymüş.
   İlk on günü sarayın bahçesinde oyun oynayarak geçirmişler. Lulu odayı çok merak ediyormuş. Cadı yokken odaya girmiş. Odada sadece kırk yapraklı buz çiçeği ve bir ayna varmış. Peri şaşırmış çünkü Buz Çiçeği bu mevsimde açmazmış. Birden ayna konuşmaya başlamış: " Ey peri, peri sandığınız kişi cadıdır. Buz çiçeğinin yaprakları sıcaktan birer birer dökülecektir. Yaprakların hepsi dökülünce siz ve tüm saray danacak. Ama cadı buradan kaçacak.", demiş. Peri korkmuş. Akşam yemeğini yemek için aşağıya inmiş. Perinin aklına bir efsane gelmiş: " Kim ki Kaf Dağı'nı aşıp Zümrüd-ü Anka'nın sarayından doğal güzellik iksirini alırsa en güzel ya da en yakışıklı kişi olacaktır.", diye anlatmış. Buna inanan cadının hemen gözleri parlamış. Cadı da Ayperi'ye eğer iksiri ona getirirse burada kalabileceğini söylemiş. Kız hemen kabul etmiş. Cadı büyü ile kızı hemen Kaf Dağı'na göndermiş. Sarayı bulmak zormuş. Yolda giderken bir aslan görmüş. Aslanın bacağı kırıkmış. Tedavisini yapmış. Aslan da karşılık olarak onu saraya götürmüş. Zümrüd-ü Anka ilk bakışta kızın iyi biri olduğunu anlamış. Ona neden geldiğini sormuş. Kız iksir için geldiğini söylemiş. Kimin istediğini sorunca da cadıyı su perisi sandığından onun istediğini söylemiş. Zümrüd-ü Anka, Su Perisi'nin burada yaşadığını söyleyince kız kandırıldığını anlamış.
   Zümrüd-ü Anka, kızı geri götürebilmesi için Kaf Dağı'nın prensini görevlendirmiş. Prens ilk görüşte Ayperi'ye aşık olmuş. Ayperi, pek bir şey hissetmemiş.Atlarına binmişler. Az gitmişler uz gitmişler. Dere tepe düz gitmişler. Sonunda bir uçuruma varmışlar. Kızın ayağı kaymış. Prens onu tutmuş ve kurtarmış. Kız o an prensten çok etkilenmiş ve aşık olmuş. Konuşa konuşa şehre varmışlar. Lulu, sihir yaparak cadıyı güçsüz kılmış ama yavaş yavaş donmak üzereymiş. Ayperi üzüntüsünden saatlerce ağlamış. Prens, Ayperi'nin ağlamasına dayanamamış ve elindeki tek Zümrüd-ü Anka tüyüyle peri için iksir hazırlamışlar. Lulu iksir sayesinde donmaktan kurtulmuş.
   Saraylarına dönmüşler. Başlarından geçenleri anlatmışlar. Kral önce Ayperi'ye yaptığı çocukça davranış yüzünden biraz kızmış ama kızına kavuştuğu için de çok mutlu olmuş. Prensin de cesur davranışları kralı çok etkilemiş. Sonunda Ayperi ve Prens, kırk gün kırk gece süren bir düğünle evlenmişler.
   Gökten üç elma düşmüş. Biri Ayperi'ye, biri Prens'e, biri de bu masalı dinleyen çocuklara.


Elif ŞENSOY 5/A


Çocuklardan masallar...

KAF DAĞI'NIN ETEKLERİ

   Bir varmış, bir yokmuş. Kaf Dağı'nın eteklerinde çok büyük bir orman varmış. Bu ormanın kenarında şarıl şarıl akan bir dere varmış. Derenin çok uzaklarında bir köy varmış. Bu köyde çok neşeli, çok sevecen bir sürü çocuk yaşarmış. Ormanda da neredeyse ağaçlardan çok kargalar yaşarmış. 
   Her sabah köyün bütün çocukları toplanıp neşe ile şarkılar söyleyip oyunlar oynarmış. Çocukların sesini duyan ormandaki tavşanlar, sincaplar, kelebekler ve kuşlar neşe içinde dans ederlermiş. Ama kargalar bu durumdan hiç hoşnut değilmiş. Çünkü kargalar öttüğü zaman bütün hayvanlar kulaklarını tıkar veya kaçışırlarmış.
   Bir gün, bir karga sormuş:
-Gak gak! Biz şarkı söylerken neden kaçışıyorsunuz?
Diğer hayvanlar:
-Çünkü biz sizin sesinizi sevmiyoruz. Sesiniz çok çirkin.
Kaplumbağa ve sincap da onaylamış:
-Terk edin bu ormanı! Eğer siz olmazsanız köyün çocukları bizim yanımıza gelecek,  bizimle oynayacaklar. 
Kargalar çok üzülmüş, bir toplantı yapmaya karar vermişler. Yaşlı karga tüm kargaları toplamış ve onlara:
-Hepimiz, yarın güneş doğmadan bu ormanı terk ediyoruz. Yeni evimiz artık Gölge Ormanı olacak.
   Sabah olunca bütün kargalar ormanı terk etmiş. Çevrede yalnızca çocukların sesi duyuluyormuş.Bir süre sonra kargaların gittiğini gören çocuklar, ormana dalmışlar. Tavşanları, kelebekleri, sincapları kovalamaya; kaplumbağaları tekmelemeye başlamışlar. Çok üzülen hayvanlar kargaları aramaya başlamış ama kargalar çoktan gitmişler.
   O günden sonra dereler akmamış, çiçekler açmamış, Kaf Dağı'nın etekleri eski neşesini ve huzurunu kaybetmiş. Sonunda Kaf Dağı dile gelmiş:
- Yaşam her yerde, herkesin hakkıdır!

Berrak YILDIRIM 5/C



BEN BİR RÜZGAR OLSAM

BEN BİR RÜZGÂR OLSAM 

Ben bir rüzgâr olsam,
Yapraklarda oturmak isterdim.
Kuşlarla konuşmak,
Göklerde dans etmek isterdim.
Ben bir rüzgâr olsam,
Gökkuşağının üstünden kaymak isterdim.
Koşmak, yürümek,
Ağaçların etrafında dönmek isterdim
Ben bir rüzgâr olsam,
Rüyalarda uçup çocukları
MUTLU etmek isterdim.
İşte ben bir rüzgâr olsam
BUNLARI YAPMAK İSTERDİM.

Elif Lara FURUNCU   5/B