3 Ocak 2016 Pazar

KAHRAMAN PUDRA

       Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir kedi varmış. Bu kedinin adı Pudra’ymış. Pudra çok güçlü, iki metre uzunluğunda bir kediymiş. Pudra insanlara yardım eden adeta bir cankurtaranmış. Bu kedi daha yedi aylık olmasına rağmen şimdiden çok güçlüymüş.
        Pudra bir gün yolda yürürken bir yavru kedinin köpekler tarafından çembere alındığını görmüş. Yavru kedinin kaçacak ve saklanacak hiçbir yer yokmuş. Yaptığı tek şey acı acı bağırmakmış. Bu durumu uzaktan gören Pudra, dört adım sıçrayıp çemberin içine dalmış. Çemberi oluşturan köpekleri, anasından doğduklarına pişman etmiş. Korkudan dört bir yana dağılmışlar.

         Küçük yavru kedi, minnet duyarak Pudra’ya bakmış. Yavaşça yanına sokulmuş ve onu patisiyle sevmiş. Pudra’da anne şefkatini, sevgisini ve koruyuculuğunu hissetmiş.  Pudra yavru kediyle yürümüş, sokak sokak dolaşmışlar. Sonunda yavru kedinin annesini bulmuşlar. Anne kedi yavrusunu yalayarak koynuna sokmuş. Pudra o günde de iyi bir iş yapmanın mutluluğuyla uykuya dalmış.

                                                             Zeynep KABAN
                                                                     5/A



                                   VİCDAN NİŞANCISI

            Pencereden giren ışığın göz kapaklarımı zorlamasıyla uyandım. Yataktan doğruldum. Ayaklarımın üşüdüğünü farkettim. Bacaklarımı sarkıttığım halı iyice eskimişti. Bir anda mahallenin hoparlörü sessizliği bozdu. Hoparlörden çıkan ses Almancaydı. Bu askerin tutkulu bir Nazi subayı olduğu belliydi, kaba bir sesle şöyle sesleniyordu; “ Alle politischen, komissarre und juden in der stadt quadrat um siebeneinhalb stunden gessamelt werden! Oder rebellion gegen die Fuhrer, die in einzelsen bestellung erchossen werden würde.’’


            Nazi propagandası tıkır tıkır işliyordu. Katliam Minsk’e de gelmişti. Ben Auchwist’e veya diğer toplama kamplarına gitmek istemiyordum. Ben sarı yıldızı takmak istemiyordum. Ben sıradan insanlar gibi yaşmak istiyordum ancak kaçmam mümkün değildi. En kısa süre içinde giyinip şehir meydanına yol aldım...


Devam edecek... 

                                                             Volkan ÇERİ
                                                                  5/A
ADAM  VE BEN

            Pencereden giren ışığın göz kapaklarımı zorlamasıyla uyandım, yatakta doğruldum. Ayaklarımın üşüdüğünü fark ettim. Bacaklarımı sarkıttığımda halı iyice eskimişti. Baktığımda yerde bir parça buldum. Bu değişik bir şeye benziyordu. Birisi bana mektup göndermişti.
            Mektupta bana kendisinin ajan olduğunu söyleyen birisi vardı. İlk başta buna inanmadım. Aşağıda bir araba gördüm. Birkaç saniye sonra o araba kayboldu. Bu bana çok tuhaf geldi. O mektubun içerisindeki adamın resmini gördüm ve onun ajan olduğunu anladım. Sonra o arabayı tekrar gördüm. Adam gelmişti ve bana ajan olduğunu söyledi. Ajanın ismi John’du. Ajanla birlikte göreve gittik. John bana ismiyle değil de “adam” olarak hitap etmesini söyledi. Ben de ona tamam dedim ve göreve gideceğimizi söyledi. Göreve gittiğimizde oradaki iyi insanları kurtardık.
            Ajan John, “ Bundan kimseye bahsetmeyeceksin!” dedi. Ben de ona bundan hiç kimseye bahsetmeyeceğimİ söyledim ve birbirimize sarıldık. Adam beni evime bıraktı ve bana dedi ki: “Seninle tekrar görüşeceğiz.”

Devam edecek... 


Berke DÖNER
5/C





KABA ÇOCUK
            

            Bir varmış bir yokmuş. Kaba bir çocuk varmış. O çocuk herkese çok kötü davranıyormuş. Bir gün kaba çocuğa herkes, ders vermeliyiz demişler. O çocuğu Kabalar Diyarı’na gönderip o çocuğa ders verelim demişler. Bu çok kolay olmayacakmış. Çünkü kaba çocuk çok güçlüymüş ama çok akıllı değilmiş. Gücüyle ve kabalığıyla herkes ondan çok korkarmış. Ama o kimseden korkmazmış ve hep kendini övermiş.
            Birisinin aklına bir fikir gelmiş. “Zaten çocuk çok akıllı değil ama biz ondan daha akıllıyız. O çocuğu bir oyunla kandırıp Kabalar Diyarı’na gönderebiliriz demiş.” Herkes ona bu nasıl olacak demiş. Çocuklardan biri hemen cevap vermiş. “Bir bilgi yarışması olacak ve biz o çocukla bir iddiaya gireceğiz. Yarışma da kibarlık yarışması olacak. Bizim için bu çok kolay bir şey ama kaba çocuk, kaba olduğu için yarışmayı biz kazanırız.” demiş. “Eğer yarışmayı biz kazanırsak onu Kabalar Diyarı’na göndereceğiz, kaybedersek bir yıl boyunca hizmet edeceğiz”, demiş. Herkes bunu kabul etmiş. Ama tek bir şey kalmış. Acaba kaba çocuk bunu onaylayacak mı? Öğrenmenin tek bir yolu varmış. Kaba çocuğa sormak… Kaba çocuğa sorduklarında kaba çocuk hemen bu fikri kabul etmiş ve yarışmaya girmişler. Kibarlık yarışmasına girdiklerinde çocuklar yarışmayı kazanmışlar. Kaba çocuğu Kabalar Diyarı’na göndermişler. Kaba çocuk yaptıklarından çok pişman olmuş ve herkesten özür dilemiş. Kaba çocuğu herkes affetmiş. Kaba çocuk bir daha başkalarına kötü davranmayacağına söz vermiş. Kaba çocuğu, Kabalar Diyarı’ndan alıp tekrar Dünya’ya getirmişler.

            Gerçekten de kaba çocuk dönüşmüş ve mutlu çocuk haline gelmiş. Mutlu çocuk artık arkadaşlarıyla çok iyi geçinip onları üzmüyormuş. Ne demişler: “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”


                                              Berke DÖNER
                                                    5/C