Oya,
trenin camına yanağını dayadı ve dışarıyı heyecanla seyretmeye başladı.
İzmir’den yola çıkalı iki saat geçmesine rağmen heyecandan kalbi güm güm atmaya
devam ediyordu. Annesi ve küçük kardeşi ile dedesinin köyüne doğru yol
alıyordu. Oya, dedesinin yemyeşil bir ormana sırtını dayamış, tavukların ve
köpeklerin özgürce dolaştığı, şırıl şırıl akan, güzel bir derenin kenarındaki
küçük köy evini çok seviyordu. Ona göre burası dünyanın en güzel köyüydü. Küçük
kardeşi yol boyunca annesinin kucağında mışıl mışıl uyumuştu. Sakin bir çocuk
olan kardeşi Mert, köyde en çok dedesinin köpeği Badem’i seviyordu. Kahverengi
tüylü, süzgün bakışlı Badem, bütün gün bahçede Mert ile oynamaya bayılıyordu.
Oya’nın
emekli öğretmen olan dedesi yıllar önce bu köye yerleşmişti. Çok ileri görüşlü
bir insan olan Ali Dede, ağaçları ve hayvanları çok seviyordu. Oya bu güzel
köye her geldiğinde doğayla ilgili pek çok şey öğreniyordu. Ali Dede, küçük köy
evinin etrafına çok sayıda ceviz ve zeytin ağacı dikmişti. Yazın köye
gittiklerinde cevizleri ve zeytinleri neşeyle topluyorlardı. Bol bol ceviz
yiyorlardı. Zeytinler de zeytinyağı fabrikasına gidiyordu. Ali Dede,
torunlarına doğanın insan için gerekli olan her şeyi verdiğini fakat insanların
doğaya verdiği zarardan ötürü çok üzüldüğünü söylüyordu. Yemyeşil ağaçların
dallarını acımasızca kesen köylülere çok kızıyordu. Kendisi ceviz kabuklarını
ve zeytin çekirdeklerini kışın sobada yakıyordu. Ağaçların kuruyan dallarını
dikkatlice budayıp od
unluğa koyuyor ve kış boyunca yakacak olarak kullanıyordu.
Her zaman “Emekli maaşım biraz daha yüksek olsa evimin çatısına güneş enerjisi
sistemi yaptırırdım.”, derdi.
Oya,
bahçede domates, biber, maydanoz gibi pek çok sebze yetiştiren dedesinin
bunları sulamak için kendisinin yaptığı sulama sistemini görünce çok
şaşırmıştı. Dedesinin yaptığı bu basit sistemde, su fıskiyelerle damla damla
bütün sebzelere ulaşıyordu. Akşam güneş battıktan sonra fıskiyeleri çalıştıran
Ali Dede, böylece daha az su harcandığını ve sebzelerin daha verimli büyüdüklerini
söylüyordu. Köyün içinden geçen dereye çöplerini atan köylüleri uyarıyor,
onlara “Doğayı küstürmeyin eğer küstürürseniz buralar çöl olur, ağaçlar kurur,
hayvanlar ölür; domatesi, biberi müzede görürsünüz.” derdi. Ali Dede,
torunlarının köye her gelişinde onlara mutlaka güzel bir sürpriz yapardı. İşte,
Oya’nın heyecanlı olma sebebi buydu.
Tren
gara ulaştığında dışarıda dedesini görünce biraz şaşırdı. Dedesi çok sağlıklı
görünüyordu fakat biraz zayıflamıştı. Göbeği yok olmuştu. Annesi ve kardeşi ile
trenden inen Oya, dedelerine sımsıkı sarıldı. Hep beraber köy yolunda
ilerlerken Oya meraktan çatlamak üzereydi. Güzel köy evi nihayet karşıda
görünmüştü. Badem hızla koşarak yanlarına geldi. Karşıdan gelen bisikletli adam
Oya’nın dikkatini çekti. Dedesine selam verip, gülümseyerek yanlarından geçti.
Evin bahçesine girdiklerinde Oya ve Mert’in gözleri kocaman açıldı. Bahçede üç
tane yan yana bisiklet duruyordu. Biri siyah ve büyük, biri pembe ve orta boy
ve lacivert küçük bir bisiklet daha! Dedesinin bu yaz onlara sürprizi buydu
işte. Oya ve Mert mutlulukla dedelerine sarıldılar. Demek ki dedesinin
zayıflamasının sebebi de bisiklete binmesiydi. Ali Dede, “Köyümüzün havası temiz kalsın, arabaları
daha az kullanalım diye bütün köy taksitle bisiklet aldık. Hepimizin göbeği
eridi. Hem yakıttan tasarruf ediyoruz hem de ormanımızın mis gibi havasını
kirletmiyoruz.”, diyerek bu yazın en güzel sürprizini yapmıştı.
Deniz Ece SAKALLI 5/A